7 Ocak 2011 Cuma

Bir takım temaslar içün bir Ankara ziyareti hasebiyle...

Efendim,

geçen pazar, ertesi gün birtakım temaslarda bulunmak maksadıyle şehri makarr-ı Angora'ya hareket etmiş idim. İkindiyi geçkin, kazasız belasız avdet etmiş idim çok şükür. Evvela kitapçı ve sahafları bir kolaçan ettim, akşamüzeri bir büfeden konturlu tilifon ile Harun Bey biladerimi aradım (esasen cep tilifonu kullanmam), Sakarya'daki Birleşik Kitabevi'nde buluşmak üzere sözleştik. Birkaç mecmua, ceride nevinden nevale tedarik edip Gaökkuşağı çay ocağına oturdum. Üç şekerli çayım da geldi (efendim, çay dağıtan abi sağolsun biz söylemeye gerek bırakmadan ben oturunca üç şekerli çayımızı getirir, üç şeker alışkanlığımı hafızasına nakşeylemiş sağolsun; keşke bazı arkadaşlar da söylediğim cevher hükmündeki tavsiyeleri bir yerlerine küpe yapsalar). Neyse efendim, ben mecmualara dalmış çayımı yudumlayıp cıgaramı tellendirirken Harun Bey biladerim, yüzünde herzamanki muzır tebessümü ile, gayet müeddep, karşı tabureye ilişti. Hoşbeşten sonra bir çay da kendisine ısmarladım. Bir iki kelamdan kelli, "Sıtkı Beyciğim, yatsı vakti erişmek üzredir, dilerseniz yatsıyı Kocatepe'de eda edip eve öyle gidelim" dedi. Hay hay bilader dedim, beraber yatsıyı eda ettikten sonra Metro'ynan çuf çuf çuf geldik eve.


Önce güzel bir melemen yapıp afiyetle indirdik mideye. Harun Bey biladerim pek güzel melemen yapar vallahi. Üstüne de güzel bir keyif çayı, ooohhh!.. Afiyetler olsun bize... Efendim yemeği yiyince üzerime bir ağırlık çöktü, son günlerde kaylülemizi de ihmal ettiğimiz için, bir mi uykum geldi, bir mi uykum geldi, Allah sizi inandırsın mutfakta oracığa mayışasım geldi. Harun Bey biladerim, "Azizim, şöyle biraz istirahat buyrunuz" deyuben beni salona aldı, battaniye ve yastık nevinde, gayet muntazam bir uyku mahfili olmuş koltuk. "Haruncuğum, beni şööle geceyarısını geçkin sesle, bir teheccüt kılayım, bilahare biraz Kur'an tilavet eder, ahirinde de muhabbet ederiz" dedim. Bittabi Sıtkı Beyciğim, siz meraklanmayınız, istirahat buyrunuz" dedi.

Geceyarısını geçkin, Harun Bey biladerim sesledi beni, "Azizim, vakt erişti, uyanınız" deyuben bendeniz gayet sıportif bir hareketle, zıplayıp kaltım. Bir abdest aldıktan bade, teheccütümü eda edip, biraz Kur'an-ı Azim'üş Şan tilavet ettim. Ahirinde biraz da ilmihal karıştırıp, rahleyi kaldırdım. Bu sırada Harun Bey biladerim nargileyi yakmış, çay zaten Allah'ın emri; bir muhabbet başladı aşkolsun!.. Efendim, Harun Bey biladerim, sağolsun kalender adamdır, sözü sohbeti dinlenir, ilmi irfanı yerinde, müeddep bir karındaşımızdır, sağolsun. Eskilerden, Sıvas Lisesi'nden, Kangal'dan girdik, tam memleketi düzlüğe çıkarıdık ki, nargilemiz de bitti. Hele bir tilivizyona bakalım ne var ne yok, acanslar var mıdır bu saatte acep azizim, dedim. Biraz tilvizyon izledik. Sonra, Harun Bey biladerim, "Azizim, Kurtluceviz ve Depolitik arkadaşlar sizin makale-i şahanenize cevap babında birşeyler yazmışlar; siz istirahatteyken ben kıraat eyledim, buyrun siz de burda bir bakın isterseniz" dedi. Evvela, ne yazmışlar azizim, fikriniz nedir, diye Harun Bey biladerime sordum. "Pek sizi anlamış gibi görünmüyorlar, mizah yok, gayet sert yazmışlar azizim" dedi. El-hak!.. Döşenmiş mubarekler, okuyan da sanar ki bu adamlar kanlı piçaklı.

Kurtluceviz biladerimiz ("bilader" kelimesinin doğrusunun "birader" şeklinde olduğunu biliyorum fekat söyleyişte genelde böyle kullanıldığı ve hoşuma gittiği için bu şekilde kullanıyorum) yazısında, benim kendimi övdüğümden dem vurmuş, polemiğimiz adına üzüldüğünü belirtmiş. Esasen riyadan heç hazzetmem vedahi kendimi heç övdüğüm vaki değildir; ben gerçekleri yazıyorum vedahi daha neleri neleri de riya olur endişesiyle şuracığa yazmıyorum. Siz bilmezsiniz ben ne derin adamdırım, hey yavrum heeyy!.. Sonra, yazının sonuna eklediğim "kıraat ettiğimizi fehmeyleyebildik mi?" sualleri ile de okuyucuları küçümsediğimi söylemiş. Efendim, ben o sualleri okuyucu için değil, bizzat kendileri için derc etmiştim; ne derece haklı olduğumu da yazısından anlayabilirsiniz, zira üslubumdaki "mizah" unsurunu (ki ecnebiler "humour" der) anlayamamış, döşenmiş babam döşenmiş. Bir dahi yazıyorum efendim, benim "polemik" kategorisindeki yazılarımın vazife-i aslisi "mizah"dır. Diğer kategorilerdeki yazılarımızı da dikkate alınız be birader. Kimsenin tavuğuyla işimiz yok, kış demek niyetinde değiliz!

Kurtluceviz biladerimiz, yazılarımı bir bulamaç çorbasına teşbihe azm ü cezm ü kast eylemiş lakin teşbihin mahiyetini çözene kadar adamın gözünün kökü ağrıyor. Çorbadan filan dem vurup, teşbihi kuvvetlendirmek amacıyla vedahi biraz da mizah olsun diye sanırım "Fıransız Çatalı" satılan bir zücaciye adresi vermeyi teklif etmiş. Efendim, çok şükür Fıransız Çatalımız da, İngiliz anahtarımız da, tahta kaşığmız da mevcuttur. İsterlerse ben kendilerine bir takım Beypazarı Ağaç Kaşığı seti hediye edeyim. Belki öyle Fıransız Çatalı gibi metal yazılar yerine Beypazarı Tahta Kaşığı gibi biraz daha mizahi yazılar yazar. Gerçi ne istiyorsa onu yazsın, biz hepsine cevap yetiştiririz ya, neyse... Polemik ve Mizah kategorileri haricinde biz kitaplara dair, gündeme dair vedahi güncel envai çeşit konular üzerinde kalem oynatmaktayız. Polemiğimiz illakine "vur abalıya" usulüyle olacak diye bir kaide yok.

Depolitik karındaşımız kazalara ve ehliyete (ehil olmak manasındaki ehliyet'e kinaye ile sürücü belgesi namdar ehliyet'ten) dem vurmuş. Ne imiş, önüne gelene ehliyet veriliyor imiş, ehil olmayanlar araba sürüyor imiş. Be bilader, sen ehliyeti mutfak masasında imzala, sonra gel de laf söyle. O belge emniyette imzalanır a efendi!. Heç. Hem bu memlekette kazaları ehliyetsizler mi yapıyor bilader, kaza yapanların kısm-ı küllisi (yani kim nerdeyse %90'ı) ehliyet taşıyor göt cebindeki cüzdanda) Heeç!..

Efendim, "A Sıtkı Beyciğimiz, Ankara temaslarınız nasıl geçti; mahiyeti ne idi; neticeleri ne oldu?" gibi sual etmekte haklısınız fekat bu yazı pek uzun oldu, onları başka bir yazıda beyan ve izah edeyim inşallah ü tealâ!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder