7 Ocak 2011 Cuma

Keleşli San'at Sevgisi

Efendim, endişe buyurmayınız, Amerikan Başkanı dahil herkesi alarma geçirmeyiniz, mülki erkanın başını şişirmeyiniz "Sıtkı Bey'imiz görünmemektedir, mazallah başına bir hal geldi ise vay memleketin haline..." gibi laflar edip ortalığı velveleye vermeyiniz. Çok şükür başıma bir hal gelmemiştir, nitekim birkaç günlük aradan sonra gine bilgiyazarın başına geçebildim. Hayli zaman oldu kim, şööle ağız tadıyla bir makale döşenemedim. Zati Vicdani Hocam "Yahu geliriz gideriz seni evde bulamayız; nerelerdesin bilader, kurt mu kaptı, su mu apardı, yoksam bizim bilmediğimiz gizli işler mi çevirmektesindir acep?" gibilerden sormuş. Yok efendim yok; kurt kim imiş ki bizi kapa, su hiç kıyar mı ki bizi apara, hem ne haddime gizli işler, felan fülan. Esasen çok möhüm işler peşindeydim lakin pek gizlilik tarafı yoktur, gayet aleni vedahi faideli şeyler ile iştigal etmekteydim bir haftedir.


Bu bizim Harun Bey ve dahi kanka-i salihleri, takımı tarabayı, aynağı tarağı, fırçayı macunu, sabunu havluyu toplayuben soluğu Dersaadet'te almışlar idi geçen hafte. Evvelce hazır itdükleri makalelerini, Medrese-i İslambol'da tertip edilen "İlm-i Siyasi vedahi İdare-i Amme Talebeleri Kongiresinde" tebliğ idmek üzre gider iken bana da bir haber salmışlar idi kim "Sıtkı Beyciğimiz, sizsiz neye yarar Dersaadet sizinle ah ne saadet..." gibisinden... Açıkçası ben de epeyimdir gidemediğimçün hatta kim bizim uşakları sevindirmek içün "Ula uşaklar bana bir ayarlayın tirenden, Haydarpaşa'dan alın" deyu çaldım ıslığı. Efendim, Haydarpaşa'dan denize karşı, bavulu burakıp şööle bir gerindim... Yayan yapıldak Kadıköyü'ne kadar gidip denize karşı bir kahvealtı olsun niyetine birşeyler yedim. Sonra vapırnan Evropa'ya geçtim.

Efendim, çeşitli organizasyon bozukluklarından bade şekvaya değer pek birşey olmadı çok şükür. İki gün kongireyi dinlediğimizin ahiri feshanede envai çeşit leziz leziz taamlardan mürekkep mükellef bir akşam yemeği müteakiben akşam gezmeleri münasebetiyle şehr-i stanbul'un nezih mesirelerinde keyf eyledik. Güzel memleket vesselam. Nerelere gitmedik kim, anlatmaknan bitmez vallah billah.

Amma ve lakin, temsil misal babında bir anı nakledüben yazımı bitireyim zira intirnet kayfeden yazmak pek zor olayor, alışkın değilim bu nevi ortamlara.

Efendim Kurtluceviz bilader, İstanbul Modern Sanatlar Müzesi'nin direğini görünce tutturdu şuraya girek diye. Şahsen moderen sanatlar ile aram pek iyi değildir; güzide san'atımız Ebru, methinde dillerin kısır kaldığı Hat San'atımız gibi Kılasik Türk san'atımızdaki insicamı, moderen denen san'atlarda göremediğim içün pek o grup ile hoşlaşnazdım. Lakin önyargılı da değiliz çok şükür, muhafazakar olduğumuz kadar liberal ve özgürlükçüyüzdür de. Girek bakim efendi karındaşım dedim, girek de bi görek ne var ne çok? Esasen bunda Kurtluceviz karındaşımın Modern felsefi akımlara vedahi san'atlara düşkünlüğünün de etkisi var ancak, kendileri beni kırmadığı, çeşitli muhafazakar mahfillerde kulağında küpesi çenesinde sakalı ile yalnız bırakmadığı için, bendeniz de kendisini bu moderen mahfillerde kafamda fesim ayağımda iskarpinim, cebimde tabakam ile yalnız bırakmayayım dedim, bir nevi vefa...

Neyse, girdik müzeye girmesine amma ve lakin, ne kimse birşey soruyor, ne selam ne sabah. Kıllandık esasen, zira bu müzeyi Kıncal Uluç denen kıl herif yerlere göklere sığdıramayor, annatıp annatıp duruyor, okuyna da sanki değil müze cennet-ü ala'dan bir guşe zannına kapılıyor. Bööle bir yere selamsız girmek olmaz diye düşündük tabii. Bir de bu Kıncal herifinin "Aman breh breh o ne servis o ne nezaket, o ne uygun fiyat" diye övdüğü lokantalarda, bunun lafına kanıp giden donunu bırakıp çıkıyor, Adana kebaba 75 YeTeLe yeteleniyor. Hani kazıklanmayalım diye teyakkuz halindeyken, parasız olacağını hiç düşünmedik. Netekim parasız da değilmiş. Parayı istedikleri yerden dönüş olmadığı için fiyat sorup kaçma durumu olmuyor, sanırım bunun için taa oaraya kadar kimse para istemiyor. Verdik kelle başı 3 YTL, girdik. Ama kardeşim, bir müze bu kadar mı güzel olur. Kıncal dilgilinin övmesi buranın müşterisini azaltır, keşke adam elini eteğini çekse de bilmeyenler de girse...

Hayatım boyunca unutamayacağım bir müze ziyareti oldu. Hele Osman Hamdi Bey'in "İftardan Sonra" resmi beni mest etti. Kitap salonun dekoru, vay anam vay, dediğim kimin, medhinde diller kısır. Ancak unutamadığım birşey daha oldu. Dünyanın en güzel manzarasına sahip bu müzesine, dünyanın en güzel eserlerine sahip bu güzide müzeye, belki de emanete "Çakı" verip giren bir tek biz oldu sanırım. Kurtluceviz karındaşımın çakı taşıma adeti vardır, sayesinde İstanbul Modern Sanatlar Müzesinin güvenlik emanet envanteri çıkarılınca millete eğlence çıkaracak bir duruma düştük.

Millet pipo, fular gibi entel emanetler verirken, biz, emanetteki bayan görevliye çakı verdik ve girdik müzeye. Allah iyiliğini versin Kurtluceviz... Allahtan çantasında Keleş filan çıkmadı, yoksam çoktan gazetelere manşet olduyduk: "Keleşli Sanat Sevgisi" filan diye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder